Eşcinselliğin nedeni? Eşcinsellik nasıl oluşur?

Şu ana kadar henüz ampirik (bilimsel) açıdan kanıtlanmış olmamakla beraber, hep bedensel veya ruhsal faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir.

Eşcinsel ve biseksüeller, anne babalarının artık kendilerini sevmediğini, anlamadığını, duygularını idrak edemediklerini, düşünmekte ve hissetmektedir. Aileler, “bu konuda” yardımcı olamamakta ve daha çok bu durum karşısında “sessiz” kalarak, görmezlikten gelmektedir. Bu bir nesil çatışması mıdır? Yoksa bu durum sadece bilgisizlik, anlayışsızlık ve korkudan mı kaynaklanmaktadır?

Heteroseksüeller, eşcinsellerle uzlaşma sağlayamadığı sürece, eşcinselliğin oluşum nedenleri konusundaki araştırmalarda güncel bir konu olarak kalmaya devam edecektir.

Birçok insan eşcinselliğin kaynağının ne olduğunu öğrenmek istemektedir. Bu noktada benim öğrenmek istediğim soru ise, insanların neden bunu bilmek istediğidir. Muhtemelen bunun açıklaması birçok insanın, heteroseksüel topluma göre standarda uygun kabul edilenden neden faklı olduğudur. Yoksa bu sayede daha çok sözde farklı olmanın bir müdafaası mı aranmaktadır

Eşcinselliğin ortaya çıkışı kapsamında bir çok farklı hipotezler vardır ve bunlar, üç ana grup altında toplanabilir.

Bu tezlerin birinci grubunda, her insanın belirli bir cinsel yönelimle dünyaya geldiğine inanılmaktadır.

İkinci gruptaki görüşler ise, her insanın çocukluk ve gençlik yıllarında kendi sosyal çevresi tarafından etkilendiği ve bundan ötürü homoseksüel (eşcinsel) veya heteroseksüel olduklarını öngörülmektedir.

Üçüncü gruptaki tezlerde ise, yan faktörlerin mevcudiyetine inanılmaktadır, burada kastedilen şudur; insanda mevcut olan genetik etkenlerin, hayatın ilk yıllarında  sosyal çevre tarafından desteklenerek güçlendirilmesi gereklidir ve eşcinsel gelişime de, bu şekilde ortaya çıkabilmektedir.

Burada aslında insanın eşcinselliğe bir açıklama getirmek isteyip istemediği ve bunu neden istediği soruları da ortaya çıkmaktadır.

Genetik nedenlere dayandığına ve benzer şekilde bir "gey/lezbiyen geni" mevcudiyetine inanılan birinci gruptaki teoriler dayanaksızdır. Zira bu teorinin kanıtı veya böyle bir genin mevcudiyetine ilişkin her hangi bir bulgu yoktur. 1993 yılında, Amerikalı araştırmacı Dean Hamer, erkeklerdeki eşcinselliğe müştereken neden olan x-kromozomları üzerindeki bir “gey genini” bulmak istemiştir. Dean Hamer´in tezi kısa bir zaman içerisinde çürütülmüştür.

Çocuğun eşcinsel gelişimine neden olarak, annenin hamilelik esnasındaki hormonel durumu tezi bilim insanları tarafından yine çürütülmüştür. Çünkü burada ispat edilebilir hiçbir bağlantı mevcut değildir.

Eşcinsel gelişimin nedeni olarak sosyal faktörleri etmen olarak kabul eden ikinci gruptaki teoriler de, bugün aynı şekilde çürütülmüştür. İstatistik bakış açısından, eşcinsel kişiler çocukluklarında, heteroseksüeller ile benzer tecrübeler edinmektedir. Belirli bir yetiştirilme tarzı anne babanın boşanmış veya ölmüş olması ve diğer belirleyici yaşam tecrübeleri açısından, eşcinsel insanların çocukluk yıllarında edindikleri ve yaşadıkları tecrübeler, heteroseksüel insanlardan hiçte daha farklı değildir ve daha sık görülmemektedir. Buradan hareketle, yetiştirilme tarzı, muhtemel bir boşanma, anne babadan birinin ölümü veya çocukluk yıllarında meydana gelen olayların, bir insanın heteroseksüel veya homoseksüel olup olmaması üzerinde, hiçbir etkisinin olmadığı sonucuna varılmaktadır. Bu grupta aile ilişkilerine özel bir önem verilmektedir; Eşcinselliğin baskın bir anne ve zayıf bir baba modelinden kaynaklandığına ilişkilendirilmek istenir. Aynı şekilde, belirgin bir anne bağı veya başarısız bir baba oğul ilişkisi gibi durumlar da, erkeklerde eşcinsellik oluşumunun nedenleri olarak görülmektedir. Eşcinsellik genellikle diğer cinsiyete karşı gösterilen duyguların engellenmesinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı, düşünülmektedir. Aile içerisinde erkek ve kadın arasındaki farklılıklardan asla söz edilmez. Bundan ötürü, çocukta otomatik olarak, bilmediği bu duruma, bir başka deyişle karşı cinsiyete karşı ürkek yetişir ve kendisini, güvenebileceği cinsiyete, daha doğrusu kendi cinsiyetine karşı daha yakın hisseder.

Amerika Birleşik Devletlerindeki Kinsey-Enstitüsü yıllar önce daha önceden iddia edilmiş olan tüm bu açıklama deneyimlerini incelemiştir. Kinsey’e göre, "aşırı anne bağlılığı”, "baba oğul ilişkisi”, "yetiştirme hataları” ve benzer şekilde “kusurları” veya kardeşler arasında cinsel organlarla oynanan oyunlar gibi tahmin edilen gerekçelerin hiç biri incelemelere dayanak oluşturmamaktadır. Eşcinsel erkekler annelerine hiçte heteroseksüel erkeklerden daha fazla bağlı değildir. Alfred Charles Kinsey kadınlar ve erkeklerin cinsel davranışları üzerine ilk istatistik araştırmasını yapan, Amerikalı bir seksologtur.

Burada, daha da zor bir konu olan ve yine bu şekilde anılan, "özenme hipotezi" üzerinde durulmalıdır. Burada, heteroseksüel bir gencin bunu istememesine rağmen daha yaşlı bir gey erkek tarafından cinsel temasa özendirilmesi ve bu ilk cinsel temasa bağlı olarak söz konusu gencin homoseksüel olması varsayımı söz konusu edilmektedir. Bu günümüzde bilimsel olarak çok önceden çürütülmüş bir tezdir. Eşcinsellerin çoğu daha ilk cinsel tecrübelerini gerçekleştirmelerinin uzun yıllar öncesinde eşcinselliklerinin farkında olduklarını söylemektedirler.

Eşcinselliğin neden ortaya çıktığı çok yanlış bir sorudur ve yukarıda belirtmiş olduğum gibi hiç bir bilimsel araştırma eşcinselliğin nedeni konusunda bir açıklama getirememiştir. Eşcinselliğin nedeni sorusu sorulması yerine, eşcinsellerin yaşam koşullarındaki zorluklardan söz edilmelidir.

Anne babaların büyük bir çoğunluğu, oğullarının veya kızlarının eşcinsel olmasının nedeninin, ne olduğu sorularını kendi kendilerine sorarlar.

Bu soruların ardında genellikle kendi hatalarını araştırırlar:

  • Ben, neyi yanlış yaptım?
  • Bir anne olarak, başarısız mıyım?
  • Acaba, onun bana çok fazla bağlanmasına mı, neden oldum?
  • Acaba, bir baba olarak, ona bir erkek olmanın, ne anlama geldiğini, tam olarak gösteremedim mi?

Anne babalara öneriler:

  • Oğlunuzun gey veya kızınızın lezbiyen olduğunu öğrendiğinizde, öncellikle bu yeni durumu anlamak ve benimsemek için, kendinize zaman tanıyın.
  • Bu bilgi sizi ürküttüyse hiç kimseye sitem etmeyin. Bu konunun, sizin bir anne baba olarak başarılı olup olmadığınızla hiçbir ilgisi yoktur.
  • Oğlunuza veya kızınıza, sakin bir şekilde zamana ihtiyacınız olduğunu söyleyin ve bu hamleyi, eşcinselliğe ilişkin yeni bir algılama tarzı geliştirmek için kullanın.
  • Bu konuda başkalarıyla konuşmak tavsiye ve bilgiler edinmek ekseriyetle faydalı olmaktadır.
  • Kendi kendinizi suçlamaktan kaçının. Çünkü yetiştirmenin, cinsel yönelimler üzerinde hiçbir etkisi yoktur.
  • Oğlunuzu veya kızınızı suçlamaktan kaçının, çünkü hiç kimse kendi cinsel yönelimini kendi kendine seçemez.
  • Bu konuda eğitim almış ve uzman olan bir kişi tarafından yardım almaktan çekinmeyin.

Daha 1977 yılında cinsellik araştırmacısı Götz Kockott eşcinsellik oluşumuna ilişkin tüm hipotezleri inceleyerek bu hipotezlerin hiç birinin ikna edici olmadığı sonucuna varmıştır. 1995 yılında "Eşcinselliğin nedenlerinin bilinmediği” kararına varmıştır. Amerikalı psikanalizci Hopcke tüm bu tezlerin her şeyden önce spekülasyon, efsane ve mitolojilere dayandığı ve “Kökenine ilişkin teoriler geliştirmenin, tamamen mantıksız” olduğu  sonucuna varmıştır. Bu kapsamda Kinsey, homoseksüellik ve heteroseksüelliğin birbirinden kesin çizgilerle ayrılan özellikler olmadığını, "Doğada, keskin ayrımlar yoktur. Kategorilendirmeyi, sadece insanlar yapmaktadır ve gerçekliği zorlayarak, farklı bölümler altında toplamaya uğraşmaktadır” diyerek, açık ve net bir şekilde ifade etmiştir.

Wiedemann, eğer eşcinsellliğin “nasıl oluştuğu bilinseydi”, birçok insan bunları eşcinselliği ortadan kaldırmak için kullanabilirdi, işte bu yüzden, eşcinselliğin nasıl oluştuğunun nedenlerini bilmememiz daha iyidir, görüşündedir.

Psikoterapist Hassenmüller ve Wiedemann’a göre, sadece eşcinselliğin nedenlerine ilişkin soru sormak bile, eşcinsel insanları özürlü, ruhsal dengesi bozulmuş veya hastalanmış kişiler olarak görmenin bir işaretidir ve sadece nedenlerinin araştırılmasının bile, ahlaki açıdan müdafaa edilebilir hiçbir yanı yoktur demektedir. Eşcinselliğin bir hastalık olabileceği ve normal insanlardan farklı olduklarına ilişkin önyargının tersine, İsviçreli Psikiyatrist ve Psikanaliz Uzmanı ve Eğitmeni Fritz Morgenthaler, "Eş cinsiyetli bir partner seçmenin semptom olarak gösterildiği ve homoseksüelliğin bir bireyi ruhsal açıdan hasta yaptığı varsayımı, bir aşağılamadır. Tüm kültürlerde yaşayan insanların tecrübeleri, eşcinselliğin, insanların kendi cinsel yaşamlarını normal olarak oluşturdukları mümkün ihtimallerden biridir.”, diye yazısında yer vererek göstermektedir.

Abdullah ÖZER

Sosyal Çalışmacı, Bilim Uzmanı (Klinik Psikoloji), Aile Danışmanı

Uluslararası Akredite olmuş olduğu Psikoterapi Ekolleri ve Yöntemleri:

Ego-State-Therapy International (ESTIAkredite Ego State Terapisti
Ego-State-Therapie Deutschland (EST-DEAkredite Ego State Terapisti
Deutsches Focusing Institut (DFIAkredite Focusing Danışmanı/Terapisti
Deutsche Gesellschaft für Sexualforschung e.V. (DGfSAkredite Cinsel Danışman
Milton Erickson Gesellschaft für Klinische Hypnose e.V. (M.E.G.Akredite Hipnoterapist
World Association for Positive and Transcultural Psychotherapy (WAPPAkredite Pozitif Psikoterapi Danışmanı
Viktor Frankl Institute Vienna (VFIAkredite Logoterapi ve Varoluşçu Analiz Eğitmeni

Avusturya Psikoterapi Meslek Yasasına uygun alınan Psikoterapi Eğitimleri:

Österreichisches Trainingszentrum (ÖTZ) onaylı Avusturya Sağlık Bakanlığı ve Psikoterapi Meslek Yasasına uygun 1320 saatlik "Psychotherapeutisches Propaedeutikum" (Psikoterapötik Propedötik) Psikoterapi Eğitimi

Uygulayıcısı olduğu Psikoterapi Ekolleri:

Psychodynamische Psychotherapie/Psychoanalytische Psychotherapie (Psikodinamik Psikoterapi/Psikanalitik Psikoterapi)
Körperorientierte Psychotherapie (Beden odaklı Psikoterapi)
Eye Movement Integration (EMI) - Göz Hareketi Entegrasyonu

Üyesi olmuş olduğu Uluslararası Mesleki Kuruluşlar:

International Society of Hypnosis (ISH)
European Society of Hypnosis (ESH)
Milton Erickson Gesellschaft für Klinische Hypnose e.V. (M.E.G.)
Viktor Frankl Institute Vienna (VFI)
World Association for Positive and Transcultural Psychotherapy (WAPP)
Deutscher Dachverband Für Psychotherapie (DVP) e.V.

Psikosentez Danışmanlık ve Eğitim Merkezi Türkiye İzmir'de ve Almanya Münih/Düsseldorf şehirlerinde Almanca ve Türkçe yüz yüze seanslar vermektedir. Bunun haricinden Dünya'nın neresinde yaşıyorsanız yaşayın Türkçe ya da Almanca Online Terapi, Online Cinsel Terapi, Online Psikoterapi ya da Online Psikolojik Danışmanlık ile SKYPE ya da WhatsApp üzerinden seanslara katılabilirsiniz. Bunun için Online Terapi sayfamıza göz atabilirsiniz.